” *Probiyotikler, sindirim sisteminde belirli sayıda bulunan ve tüketildiğinde bireyin bağırsaklarındaki bakterilerin sayıca dengesini sağlayarak sindirim sistemi ve bağırsak sağlığını koruyan canlı mikroorganizmalar ve/veya bileşenleri tanımlamaktadır. Probiyotik gıda ise içerisindeyeterli miktarda canlı probiyotik mikroorganizma bulunduran ve raf ömrü sonuna kadar bu canlılığı muhafaza eden üründür.
En önemli probiyotikler, Lactobacillus ve Bifidobacterium türleridir. Bağırsakta bakteri dengesinin korunmasına yardımcı olan bu mikroorganizmalar, özellikle stres veya hastalık nedeniyle denge bozulduğunda ve antibiyotik kullanımından sonra bağırsaktaki bakteri yoğunluğu azaldığında önem taşımaktadır.
Prebiyotikler ise bağırsaklarda yaşayan yararlı bakterilerin sayısını ve aktivitesini ve probiyotiklerin etkisini arttıran sindirilmeyen bileşenlerdir. Prebiyotik gıda, içerisinde prebiyotik bileşen içeren gıda ürünüdür. Prebiyotik bileşenler, daha çok karbonhidrat grubunda yer alan ve genellikle çözünür lif işlevi gören oligosakkarit veya polisakkaritlerdir. Gıdalara eklenen en yaygın oligosakkaritler; fruktooligosakkaritler, galaktooligosakkaritler ve polidekstrozdur.
Prebiyotikler; bağırsak mikroflorasının bileşimini ve aktivitesini olumlu yönde etkileyerek, bağırsak hareketlerini düzenlemekte, kalsiyum ve magnezyum gibi minerallerin emilimini ve biyoyararlılığını (vücutta kullanım etkinliği) arttırmakta ve patojen mikroorganizmaların çoğalmasını önleyebilmektedir.”
En son yapılan ve katılımcısı olduğum uluslararası ”Pediatride Prebiyotik ve Probiyotik, 2014 ” kongresinde bu iki grubun çocukluk çağındaki bilinen ve en çok uygulanan ishal tedavisinin yanında, barsak hareketlerinin optimizasyonunda, inflamatuar barsak hastalıklarında, kolik tedavisinde , gıda allerjileri, atopik dermatitler (egzemalar), solunum sitemi enfeksiyonlarından korunmada, genel immün sistemin güçlendirilmesi gibi daha pek çok sağlık probleminde kullanılabileceğine dair umut veren çalışmalar anlatıldı.
Bebeklerin bizim ülkemizde ek gıda döneminde eğer belirgin bir kısıtlaması yoksa erken dönemde yoğurt ve kefirle tanışmalarının ne kadar doğru bir hareket olduğunu bir daha hatırlatalım. Ayrıca normal doğumun sezeryana göre çocukta oluşacak bağırsak florası için nasıl mükemmel bir zemin hazırladığı ve bunun devamında anne sütü ile beslenmenin de bu florayı maksimize edici etkisi tekrar tekrar vurgulandı.
Özetlersek, normal doğum, peşinden anne sütü, doğru ek gıdaya geçiş taktikleri ile güzel bir bağırsak sistemi oluşur. Sağlıklı sindirim sistemi, sağlıklı bünyeyi getirir. Bunu sadece ben demiyorum; Hipokrat çok uzun zaman önce söylemiş: ” Bütün hastalıklar bağırsaklarda başlar.”
(* Diyabetik ve Fonksiyonal Gıda Üreticileri Derneği web içeriği…)